Category

Journal
Hep birlikte arabadayız Edremit havaalanına doğru yol almaktayız. Bir an camı açıyorum ve yol kenarında o yabani otların arasında gözüme mor-beyaz çiçekler ilişiyor. Ne kadar da garip, hiç olmadık bir yerde açmışlar, ne kadar da güzeller. Sonra şu geçen 3 haftamın da aynı bu çiçekler gibi olduğunu fark ediyorum. Beklentisiz, doğal, kendi akışında, uyumlu ve...
Bu sabah boynumun diğer tarafı tutulmuş bir şekilde uyandım. Uzun süredir bedenim ve “Ben” sanki karşılıklı bir savaş içindeyiz. Sağlık sorunları, el bileğimde çıkan kist, ona bağlı olarak omzumdaki ağrı… Bu liste uzayıp gidiyor. Belki de 3 senedir, bedenimde sürekli bir iniş çıkış, içimde tam olarak bulamadığım olma hali, sebepsiz huzurlu olma hali, bir süredir...
Havaalanında otobüsteyim, uçağa doğru yol alıyoruz. Telefonumun notlarına bakıyorum. En son alınacaklar listesi: enginar, ilaçlar, şarj aletleri… Gözüme diğer notlar ilişyior: MR, tomografi fiyatlarını yazmışım… Duruyoruz otobüsün içinde, etrafa bakıyorum, hava bulutlu, biraz güneş var dışarıda, içeride hüzün… İnsanlar yüzüme bakıyor, yüzümde bir kızgınlık ifadesi, insanlığın geldiği noktaya öfke duyuyorum (havaalanında yaşadığım bir deneyim sonrası)...
Nereden başlasam, nasıl anlatsam? Ne orada ne buradayım. Gelsem buradayım, yokken oralardayım. Gitmeyi beklerken daha çok oradayken, buradayken oraya kaymaktayım. Bir tarafta alışmış olduğum bir yer varken. Bir tarafta ise alışmakta olduğum bir yer var. Neresi daha ben? Nerede daha çok kendimi bulmaktayım? Kendimi nerede bulmaktayım? Kendimi bulmakta mıyım? Yoksa hepten kaybetmekte mi? Kendimi bulmak...
Geçenlerde Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nda Türkiye-Sırbistan şampiyonluk maçını tribünde izlerken, hatta bütün turnuva boyunca, seneler öncesine gittim. Voleybola başladığım yıllara, maç heyecanına, tie break setine, o servisin kaçtığı ana… Sanki her anı orada ben de yaşadım. İçimde çokça heyecan, biraz hüzün, gurur, özlem, çokça minnet duygusuyla… Benim voleybol hikayem yaklaşık 25 sene önce başlamıştı. Şimdi...
Zaman geçen sene bu zamanlar, o zamanda eşyalar toplanmış, 3 sene bize yuva olan evimiz artık maziye özlemle bakılacak bir anı olmaya başlamış bile… Şimdi bile zaman zaman yaşadığım o güzel anılar gelir aklıma, biraz özlem, yaşanılan güzel anıların hatırına derin minnet duygusuyla… Zaman elimizle tutamadığımız, bazen geçmediğini düşündüğümüz, çoğu zaman su gibi akıp giden...
Dönüşüm. Ne kadar da büyük bir kelime değil mi? Ama mümkün. Hiç mümkün değilmiş gibi gelse de mümkün. Etrafımızdaki her şey birer enerji diyor Don Miguel Ruiz; ‘‘hiç bir şey yok olmaz ama her şey dönüşür.’’ Bir hissin diğerine dönüşür asla yok olmaz, bakış açın başka bakış açısına dönüşür asla yok olmaz. Evrendeki her şey...
Her çıktığın uzun yol, sonrasında bir kavuşma anını bekler. Her çıktığın yolun sonunda vardığın bir yer vardır. Belki bir ülkeden diğerine varırsın, belki kucaklaşmayı bekleyen biri vardır seni bekleyen, belki bilmeksizin varacağın yeri, kavuşmayı bekler gideceğin yerde seni bilinmez. Çıktığın her yolda kavuşacağın bir yer vardır, ya da biri… Her yol kendi bilinmezliğinin güzelliğini taşır....
Her yolculuk heyecan vericidir, her başlangıç bilinmez… Kısa ya da uzun fark etmez. Birkaç gün önceden bavul hazırlanır, tatlı bir telaş hakimdir evde. Hele bir de uzak diyarlaraysa yolculuk, hep bir şey unutup unutulmadığı kontrol edilir, bir dolu liste yapılır. “Aman bir şey aksi gitmesin” diye. Hele benim gibi kontrolcü biri için durum günler öncesinden...
Herkes ne kadar da aynıyken iki insan arasında ne kadar da uçurum var. Doğanın bize verdikleri sonsuzken, bir deniz kıyısı uçsuz bucaksızken bir çizgiyle ayrılıvermiş yüzeceğin alan. Bir tarafta sosyal medyaya yansıyan sahte hayatların ışıltısı, diğer tarafta gerçekten mutlu insanların sadeliği ve samimiyeti. Denizin maviden yeşile çalan tonları bir anda etrafımdaki her şeyi flulaştırmış, suyun...
1 2 3